Yaptığı konuşmada;
2020 yılı bütçe kanun teklifinin Tarım ve Orman Bakanlığı ve bağlı kuruluş bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz alan Kalyoncu konuşmasını şu sözlerle sürdürdü.
Konuşmamın başında, millî tarihimizin ayrılmaz bir parçası olan Doğu Türkistan'ın başşehri Urumçi yakınlarında yer alan iki bin beş yüz yıllık mühendislik harikasından bahsetmek istiyorum. "Turfanda" sözcüğüyle dilimizde var olan Turfan şehrinden, tarımın tarihinden, sulamadan ve günümüz için değerinden bahsedeceğim. Bu vesileyle, Doğu Türkistan'da soydaşlarımıza yapılan zulmü de kınıyorum. Turfan şehri, Taklamakan Çölü'nün yanında yer almaktadır. Çölün sıcaklığı 40-50 santigrat dereceye çıktığı için bölge "Ateş Vahası" olarak isimlendirilmektedir. Bugün, küresel ısınma sonucu artan sıcaklıkla ilgili, ülkemizde ve dünyada sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunlara çözümün bir örneğini Turfan şehrinin karızları bize sunmaktadır. Turfan karızları, çölün altında 100 metre derinliğe ulaşan kanal ağı ve su kuyuları sisteminden oluşmaktadır. Turfan şehrinin su ihtiyacı, Tanrı Dağları'ndaki suyun 5 bin kilometreden daha uzun yer altı kanalları ve barajlarıyla taşınması sayesinde karşılanmıştır. Böylece Turfan bölgesi, kavunun ve üzümün efsaneleştiği bir tarım merkezi hâline gelmiştir. Günümüzdeki su ihtiyacının yaklaşık yüzde 40'ı hâlâ bu tarihî kanallarla sağlanmaktadır. Durum, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün "Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur." vecizesiyle bire bir örtüşmektedir.
Önümüzdeki yirmi yıl içerisinde tatlı su sıkıntısı, dünya çapında kendini gösterecektir. Türkiye, su fakiri durumuna düşen ülkeler durumuna gelmektedir. Sizin oylarınızla kalkınma planına giren yer altı barajları, tam da iki bin beş yüz yıl önce atalarımızın tecrübesinden alınan ilhamla gündeme getirilmiş ve güncel sorunumuza çözüm olabileceği düşüncesiyle Milliyetçi Hareket Partisi tarafından teklif edilmiştir. Yer altı barajlarıyla depolanacak ve kapalı su kanallarıyla taşınacak tatlı su, buharlaşma kaynaklı kayıp yaşamadan ihtiyaç noktalarına ulaştırılacaktır. Sayın Bakanın bu konudaki hassasiyeti ve Bakanlığın bu konuyu sahiplenmesi bizi ziyadesiyle memnun etmektedir. Ayrıca, DSİ tarafından bu mühendislik harikasının incelenmesinin de faydalı olacağı kanaatindeyiz. Bunun yanında, Türk tarım tarihî üzerine yapılacak bilimsel çalışmaların çok faydalı olacağını da düşünmekteyiz.
Sayın milletvekilleri, su miktarının giderek azalacağını ve gelecekte su kıtlığı yaşayacağımızı bilerek uygulamalar titizlikle denetlenmelidir. Ülkemizde var olan bütün su kuyuları bir an önce kayıt altına alınmalı ve kaçak su kuyusu bırakılmamalıdır. Sadece Konya havzasında kaçak su kuyusu miktarı yüzde 80 civarındadır.
Tarım topraklarının korunması açısından önemli durumlardan biri de denetimsiz foseptiklerinvarlığıdır, hem toprağın hem de suların kirlenmesini engellemek açısından büyük önem arz eden bir konudur. Bugün, İzmir ilimizde kanalizasyon sistemine dâhil edilmeyen yaklaşık 87 bin foseptik yer almaktadır.
Ayrıca, tarım alanlarının kâbusu hâline gelen hobi bahçeleri acilen düzenlenmelidir, hem tarım arazilerinin bölünmesine hem kirlenmesine sebep olan hobi bahçeleri için kanuni bir düzenleme yapılmalıdır.
Tüm bunların yanında, özellikle, suyla ilgili konularda tüm hizmetleri sunan Tarım ve Orman Bakanlığının denetimde yer almaması, denetimin Çevre Bakanlığında olması işleyişte sorunlara sebep olmaktadır. Denetim işlerinde Tarım ve Orman Bakanlığının da olacağı bir düzenleme mutlak suretle yapılmalıdır. Millî politikalar çerçevesinde su kanununun bir an önce gündeme alınması ve aksaklıkların giderilmesi gerekmektedir. Ülkemizde, korunan alanlar konusunda yetki karmaşasının da giderilmesi için Tarım ve Orman Bakanlığının tek yetkili olması gerekmektedir.
Tarım sektörünü genel olarak değerlendirecek olursak karşımıza öncelikle sorunlarla dolu bir manzara çıkmaktadır. Peşinen belirteyim ki, bu sorunların aşılması mümkün ve kolaydır. Bu konuyu irdelerken yine tarihî vesikalarla örneklendirmeler yapacağım. Ulu Önder Atatürk 1 Kasım 1937'de Mecliste yaptığı konuşmada "Millî ekonominin temeli ziraattır." diyor ve devamla memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalı, bundan daha önemlisi, tarım yapılan toprakların hiçbir şekilde bölünmemesi ve tarım topraklarının nüfusa ve verim derecesine göre sınıflandırılmasını söylemektedir. Fakat bu tespit o yıllarda yapılmasına rağmen günümüze kadar ihmal edilmiş bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün ise Tarım Bakanlığının tarım alanlarının toplulaştırılmasını öncelik olarak ele alması memnuniyet vericidir. Ayrıca Atatürk "Memleketi iklim, su ve toprak verimi bakımından ziraat bölgelerine ayırmak icap eder." tespitini yapmaktadır ve bunun yanında ziraat merkezlerinin oluşturulmasından ve geniş bir işletme kurumu meydana getirilmesinden bahsetmektedir. Bu tespit ve öngörü de tam olarak faaliyete geçirilememiş ve zamanla ziraat merkezleri olması planlanan kuruluşlar işlevlerini kaybetmiştir. Fakat havza bazlı destekleme sisteminin bugün gündeme alınması, seksen iki yıl önce Atatürk'ün öngörüsünün hem doğruluğunu hem de geç kalınmışlığını ortaya koymaktadır. Geç kalınsa da oldukça değerli bu girişimi destekliyoruz. Yine Atatürk'ün aynı konuşmasında stratejik ürünlerin miktarının, kalitesinin yükseltilmesinin, hastalık ve düşmanlar ile mücadele konusunda gereken teknik ve kanuni her tedbirin vakit geçirilmeden alınması gerektiğini ifade eden tespiti geçen zamana rağmen değerini korumakta ve tarım uygulamalarımıza ışık tutmaktadır. Bakanlığımızın bugün yerli tohum ve stratejik ürünleri geliştirmeye odaklı çalışmalarını da bu kapsamda değerlendiriyor ve destekliyoruz. Ayrıca istilacı türler ve patojenlerle mücadele eylem planının ne kadar değerli ve geç kalınmış olduğunu da buradan anlamaktayız.
En son on beş yıl önce yapılan ve kasım ayında 3'üncüsü düzenlenen Tarım Şûrası yoğun bir katılımla gerçekleşmiştir. Ülkemizin tarım ve ormancılığı açısından önemli kararlar alınmıştır. Tarafımızca da takip edilip katkı sağlanan Tarım Şûrasının yapılmasında ve alınan kararlarda emeği geçen herkese teşekkürlerimi iletiyorum. Ülkemiz tarım ve hayvancılığının gelişmesi amacıyla 2024 yılına kadar planlamanın yapıldığı ve önümüzdeki yirmi beş-otuz yıla yön verecek kararların en kısa zamanda hayata geçirilmesini diliyorum.
Tarım ve Orman Bakanlığının taşra teşkilatlarında, emeklilik ve hizmetin gereği olarak ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, veteriner hekim, biyolog, tekniker, teknisyen, laborant ve genel idare ile destek personeli dâhil yoğun bir eleman ihtiyacı bulunmaktadır. Bu personelin alımı, istihdam alanı bekleyen genç meslek mensuplarının da beklentisidir.
Bakanlığa bağlı Orman Genel Müdürlüğünde istihdam edilecek yaklaşık 5 bin personel oldukça memnuniyet vericidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bugünün sorunlarına çözüm arayan bir siyasi hareket olmanı yanında, gelecekte oluşabilecek sorunları da öngörerek bu sorunlara çözüm geliştiren bir siyasi hareketiz. Ülke ve millet önceliğimiz olup faydalı her şeyin yanındayız, zararlı her şeye ise karşıyız. Bu durum, Sayın Genel Başkanımızın veciz ifadeleriyle Türk siyasi hayatına damga vurmuştur: "Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben." Bu anlayışla, 2020 yılı bütçesinin ülkemize ve Türk milletine hayırlı olmasını diliyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ne mutlu Türküm diyene.
2018 Bütçe Kesin Hesap Kanununda Bütçe Dengesii
2018 yılında merkezî yönetim bütçe gelirleri 758 milyar lira, bütçe giderleriyse 830,8 milyar lira olarak gerçekleşmiştir. 72,8 milyar lira olan bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 2 olmuştur. Bu oranla, AB ülkeleri arasında Şubat 1992'de imzalanmış ve Maastricht Antlaşması'yla tespit edilmiş olan "Üye ülke bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılasına oranı yüzde 3'ü geçmemelidir." şartı sağlanmıştır.
Sayıştay, Anayasa'nın 160'ıncı maddesine göre, bütçeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işini yapmakla görevlidir. fakat mahallî idarelere ilişkin olarak 198 adet belediye ve bağlı idare, 25 adet il özel idaresi ve 7 adet mahallî idare şirket ve birliği olmak üzere toplam 230 adet Sayıştay denetim raporu ilgili kamu idaresine sunulmaktadır, Meclise gönderilmemektedir. Kanunların uygulanmasında denetim önemli bir yer tutmaktadır.
Çevre Bakanlığının denetim çalışmaları da çevrenin temiz tutulması açısından oldukça önemlidir. Sanayileşmenin ve şehirleşmenin çevreyle uyumlu bir şekilde sürdürülebilir olması gerekmektedir. Bugün, ülkemizde şikâyetlerin büyük çoğunluğu denetim eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Çevreyle ilgili kirleticiler konusunda denetimlerin sıklığı artırılmalıdır. Denetimler, önceden bilgi vermeden ani ve habersiz olarak yapılmalıdır. Bu denetim yapan birimlerin de yeterli düzeyde olması gerekmektedir. Ayrıca, bu denetimler sadece sanayi kuruluşlarında değil, alıcı ortamlarda da yapılmalıdır. Denetimlerin dikkatli bir şekilde gerçekleştirilmesi tarım alanlarının, suyun ve havanın kirliliğinin önlenmesini sağlayacaktır.
Küresel ısınma ve iklim değişikliğine paralel olarak su kaynaklarında azalmalar olduğu ve gelecekte bu durumun daha da etkili olacağı bilinmektedir. Sularımızı korumak açısından harcanan su miktarının da azaltılması gerekmektedir. Kamu spotlarıyla su tasarrufu teşvik edilirken şehirlerde park, bahçe sulamalarında büyük miktarlarda su harcanmaktadır. Park, bahçe ve şehir içi bitkilerini sulamak için arıtılmış suların ve yağmur sularının kullanılması hem arıtma tesislerinin daha etkin çalışmasını hem de su tasarrufunu sağlayacaktır. Günümüzde, bu, ülkemizde uygulanan bir yöntem değildir. Bu tür çalışmalar yapılarak su israfı ve ekonomik kayıp önlenecektir, belediyeler suya zam yapmak yerine, şebeke suyundan tasarruf edeceklerdir. Şehirlerde peyzaj planlaması hem sağlık hem şehirlerin görünümü hem de karbon emilimi açısından oldukça önemlidir. Hava kirliliğinin önlenmesi için daha fazla etkin bitki türleri tercih edilmelidir. Ayrıca tercih edilen bitki türleri kaldırım ve altyapı üzerine olumsuz etki edebilmektedir. Bitkilendirme çalışmalarında bitkilerin köklenme durumları göz önünde bulundurulmalı, bu bitkilerin kanalizasyonlar, kaldırımlar ve diğer alanlara zarar konusu araştırılarak planlanmalıdır. Tercih edilen bitkilerin ve polenlerin alerjik olup olmadığı da belirlenmelidir. Bunun yanında, ithal bitkilerin fazlalığı da ekonomik olarak ülkemizde büyük kayıplara sebebiyet vermektedir. Bu sebeple, yerli türlerin tercihi, doğal zenginliğimizi koruma açısından da faydalı olacaktır. Şehirlerde bitkilendirme çalışmalarına dair Çevre Bakanlığının bir yönetmelik oluşturması gerekmektedir.
Sıcaklıkların artışı ve su kaynaklarındaki yetersizlik ve barajlardaki su miktarının azalması ülkemiz için önemli bir sorundur. Ayrıca yağışlarda barajlarda tutulan suyun miktarı da önem arz etmektedir. Su kullanımının yanında, buharlaşmayla da kaybedilen su miktarı oldukça yüksektir. Barajların su tutma kapasiteleri zaman içerisinde azalmaktadır. Akarsularla taşınan mil, toprak gibi malzemeler dip dolgusunu artırmaktadır. Bu sebeple, kurak zamanlarda barajların dip dolgusunun alınması hem barajların ömrünü uzatacak hem de su tutma kapasitesini artıracaktır. Böylece yapılacak yeni barajların sayısı da azaltılacak, aynı zamanda ekolojik sistemdeki tahribatları da en aza indirecektir. Bu konunun ilgili kuruluşlar tarafından bir an önce gündeme alınması gerekmektedir.
Yine, su tasarrufundan bahsederken kayıp kaçaklara değinmeden geçmeyeceğim. İzmir ili örneğinden yola çıkarsak, yüzde 21,1'le en düşük Urla ilçesinde, yüzde 67,4'le en yüksek Kiraz'da kayıp kaçak sorunu vardır; merkez 11 ilçede ise yüzde 28 düzeyindedir. Buradan da anlaşılıyor ki kaynaktan bize ulaşana kadar, yetersiz sistemlerden dolayı, kaybımız çok yüksek olup bunun bedeli de vatandaşa ödetilmektedir. Ülke genelinde durum hemen hemen aynıdır. Ülkemizin kaynaklarının doğru kullanılması, geleceğimiz ve ekosistemimiz açısından oldukça önemlidir. Yine, İzmir'de 87.275 hanenin foseptikleri kanalizasyon sistemine bağlı değildir. Bu kontrolsüz foseptikler, tarım alanlarını ve su kaynaklarını kirletmektedir. Ayrıca, yağmur sularının kanalizasyondan ayrılmaması da oldukça kötü bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Aşırı yağışlarla, foseptik şehrin sokaklarına yayılmaktadır. Bu, sağlık açısından da büyük sorunlara sebebiyet vermektedir. İzmir'de atık su arıtma tesislerinin tamamlanmamış olması da alıcı ortamların kirlenmesine sebebiyet vermektedir. Ülke genelinde de benzer durumlara rastlamak mümkündür.
Ekolojik kalite değerlendirmesine göre, İzmir Orta, Dış Körfez, Küçük Menderes havzasında yer alan kıyı, Ildır Körfezi orta derecede kirli; İzmir İç Körfezi ise kötü derecede su kalitesine sahipken sadece Foça çok iyi su kalitesine sahiptir. Ayrıca, İzmir Körfezi'nin temizleneceği ifade edilmektedir, eğer Körfez'i kirleten kaynakları sonlandırmazsanız bu mümkün olmayacaktır. Körfez'in şu anki ekolojik durumu en kötü seviyededir.
Bunların yanında, yağmur suyu ayırma planları 2020 yılı için İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmasına rağmen bu toplanan yağmur sularının park bahçe sulamalarında kullanılması planlanmamıştır. Gelecekte yaşanacak su problemlerine çare olması açısından bu durum oldukça önemlidir ve bir an önce projelendirilmelidir.
Konuşmama son verirken, çevrecilik milliyetçiliktir diyorum ve orman yakarak çevreci olunmaz, yine, orman yakanları kınamadan çevreci olunmaz, teröre destek vererek barıştan, adaletten bahsedilemez diyor, 2020 yılı bütçesinin Türk milleti için hayırlı olmasını diliyorum.
YORUMLAR