Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir. Bizde her ikisi de oldu yabancı bir şehre giden yabancı insanlardık. İlk gün birbirini yabancılayan bakışlar son gün, birbirinden ayrılmak istemediği için gözyaşlarıyla doluydu. Çok değildi aslında aradaki zaman farkı. Sadece anılar vardı, bizi birbirimize bağlayan.
Dost nedir bilir misiniz? Hastalandığında ateşi düşsün diye sabaha kadar başında beklemektir. Üzüldüğünde onunla sarılarak ağlamak, düştüğünde elinden tutup “kalk ben varım.” Demektir. Saatin ya da yerin asla bir önemi yoktur. Arkadaş değil kardeş olursunuz. Birbirinize bazen baba şefkati, çoğu zaman da anne nasihati vermektir. Sırdaş olmaktır birbirine. Sevgiyle, özenle ve en güzel şekilde aile olmaktır. Alışmaktır. Ya da alışılmışın dışına çıkmaktır.
Hayat korkutmaz beni, hele bir de yanımda dostlarım varsa. Onlarla sabahlamak. En güzeli de bu. Yapılan en saçma sohbetler, izlenilen en absürt filmler, gülünen en olmaması gereken espriler ve daha fazlası… Aslında o kadar olması gereken şeyler ki.
İçilen bir fincan kahvenin o kırk yıllık hatırı. Her şeye bedeldir o kahve. Amaçsızca yapılan danslar, hunharca oynanan okeyler ve bolca yapılan dedikodular.
Türkiye’nin dört bir yanında özlem doluyuz şimdilerde. Kimimiz istanbul’da, kimimiz Ankara’da, kimimiz Denizli’de, kimimiz Tekirdağ’da, kimimiz Balıkesir’de ve kimimiz İzmir’de. Ayrılıklar engel değil ama ne sevgimize, ne bize, ne de dostluğumuza. Bir de çocukluktan gelen dostluklar vardır. Onlar paha biçilemezdir. Onları anlatmaya kelimeler yetmez. Çünkü onlar gizli kahramanlardır.
Anı biriktirin, ama değer insanlarla. Şanslı olduğum nadir konulardan biridir dostlarım.
YORUMLAR